Hareket Teorisi Günlükleri: İlk Kayıt – İğne Deliğindeki Evren
Bugün, teorinin kitaplardan çıkıp nefes aldığı o anlardan birini yaşadım. Yorgunlukla uzandığım kanepede, odanın aydınlığı gözlerimi rahatsız edince, en ilkel refleksle kolumu gözlerime siper ettim.
Önce mutlak, kadifemsi bir karanlık… Zihnimin gürültüsünü yutan bir boşluk. Sonra, neredeyse fark edilemeyecek kadar hafif bir hareketle kolumu oynattım. Ve o an oldu.
Kolumla yüzüm arasında, bir iğne deliğinden bile daha küçük bir aralıktan, içeri bir ışık hüzmesi sızdı. Ama bu, bildiğim türden bir ışık değildi. Bu, narinden daha narindi. Sanki varoluşun en saf, en damıtılmış haliydi. O karanlık boşlukta asılı duran o incecik çizgi, evrenin en hafif dokusuydu.
Bu sadece ışık değildi.
Bu, uzayın dokusunu ilmek ilmek ören Öz’lerin muazzam
dönüşümüydü. Formların henüz katılaşmadığı, varoluşun en saf akış haliydi. Birkaç saniyeliğine
perdenin arkasını gördüm. Evrenin atan kalbini hissettim.
Sonra… Kolumu tamamen kaldırdım.
Oda, bildiğim o “kaba saba” aydınlıkla doldu. Sandalye sandalyeydi, masa masaydı. Her şey formuna geri dönmüştü. Ve o an, o narin doku, o iğne deliğindeki evren, zihnimde bir anda kayboldu. Sanki bir rüyadan uyanmış gibiydim. Gördüğüm o hakikat, günlük algımın yoğun ve gürültülü ışığı altında ezilmiş, önemsizleşmişti.
İşte o an anladım… Bizim bilincimiz formlara odaklanmış yaşıyor. Bu yüzden derinlerdeki o narin yaşamı göremiyoruz. Bir hüzün kapladı içimi. Bizler, bu formlar dünyasının içinde fütursuzca yaşıyoruz. Gördüğümüzü gerçek sanıyoruz. Oysa asıl gerçek, algımızın yetersiz kaldığı o derinliklerde yaşanıyor.
Ve Entropi… Bizim “çürüme”, “son” dediğimiz şeyin ne olduğunu o an anladım. Entropi, formların çürüyüşü değil, Öz’lerin ebedi yaşamının, onların hiç bitmeyen coşkulu dansının bizim dünyamıza düşen gölgesiymiş. Biz formların ölümsüz olmasını istiyoruz, bu yüzden o gölge bize olumsuz görünüyor. Ama asıl yaşam, o gölgenin sahibinde. Gerçeği Öz’ler yaşıyor.
Ve içimizdeki o sonsuzluk arzusu… O, Öz’lerin bitmeyen dönüşüm zincirinin ve coşkusunun kalbimizdeki yankısıymış.
Perde kapandı. Ama bir kez aralandı ya… Artık hiçbir aydınlık, o iğne deliğindeki evren kadar gerçek gelmiyor.