Bilinç, Varlık ve Hareket Üzerine Bir Düşünsel Yolculuk
Felsefe, insanın varoluşa bakma çabasıdır.
Ama çoğu zaman, bu bakışa eşlik eden şey: unutulmuş bir zemin... hareket.
Benim için düşünmek, ancak hareketi anlamaya başladığımda derinleşti.
Çünkü her düşünce bir kıpırdanmadır.
Ve kıpırdanma varsa, orada varlık vardır.
Bu yazıda, hareketin içinden bilince, oradan da felsefeye uzanan bir çizgi çizmeye çalışacağım.
Belki bu yolculuk, "gerçeğin kıyısında" birlikte biraz yürümemize vesile olur.
Varlık, sıklıkla algıya bağlı olarak düşünülür. Ama ben, algıdan önce gelen bir şeyin varlığını hissediyorum. İçinde bulunduğumuz formlar, hisler, düşünceler... hepsi bir şeye dayanıyor. O şeyin adını şimdilik "öz" koyuyorum. Öz, mutlak bir hareket haliyle var olur. Onu form içinde görmemiz, ancak o hareketin yavaşlamasıyla mümkün olur.
Bilinç, harekete verilen bir içsel cevap gibidir. Dalgayı algılayan bir çekirdek. Ama bu çekirdek, sabit değildir. Tıpkı ışığın her an farklı bir yüzeyde kırılması gibi, bilincimiz de her an farklı aracılarla düşünür. Aynı sesi asla ikinci kez duyamayız, aynı görüntü asla tekrar gelmez. İnsan, her anında farklı bir şekilde hareketle iç içe geçmiştir.
İnsanlık, felsefe sayesinde sorular sordu; ama bu soruları sorduğu temel zemini yeterince sorgulamadı.
Düşüncenin kendisi bir harekettir.
Hatta diyebilirim ki: hareket olmadan düşünce bile olamaz.
Felsefenin gerçeklik arayışı, harekete karşı daha duyarlı hale geldikçe derinleşecek.
İşte bu nedenle, felsefe yeniden başlamalı. Bu kez: hareketten.
Ben bu yazıyı bir çözüm, bir yargı, bir sonuç sunmak için değil... belki de sadece bir titreşim bırakmak için yazdım.
Eğer bu satırlarda kendi titreşimini duyduysan, bu yolculuk çoktan başlamış demektir.
Bilinç, varlık ve hareket üzerine bir düşünsel yolculuk. Mehmet Çifçi'den felsefi bir bakış.